Bizi tanıyanlar rotayı nasıl oluşturduğumuzu az çok bilir ama tanımayanlar için sizi nasıl bir rota bekliyor kısaca anlatalım. Öncelikle sık yer değiştiriyoruz ama uzun yol gitmiyoruz. Şehir merkezinde kalıp kanyonlara, şelalelere, göllere falan gün içinde gidip gelmiyoruz; adım adım geziyoruz, merkezde kalıyorsak sadece merkezi dolaşıyoruz, kanyonu gezeceksek gidip orada kalıyoruz. Kalacağımız yerleri seçerken de tek kriterimiz gitmek istediğimiz yerlere yakın olması. Dışarıda korkarız illa kamp alanında kalmamız lazım diyenlerden değiliz ama kamp alanına para vermeyiz de demiyoruz. Yol kenarı, otopark, tabiat parkı, kamp alanı, orman, pazar yeri falan bizim için fark etmiyor yeter ki gezeceğimiz yerlere ve yiyeceğimiz yemeklere yakın olsun. 😀 Yöresel yemekler bizim için en az tarihi yerler ve doğal güzellikler kadar önemli.
Biz bu turda toplam 2500 km yol yaptık, İstanbul’dan çıktığımız için yol biraz uzadı. Ancak rotanın Ereğli’den başlayıp ve Şahinkaya Kanyonu’nda son bulduğunu düşünürsek, yaklaşık 1450 km. Yolculuğumuz 22 gün sürdü ve 1 gün daha kalsaydık dediğimiz ya da uzun kalıp sıkıldığımız bir yer olmadı, o yüzden ideal bir süre diyebiliriz.
1 – Ereğli; Yolculuk Başlıyor
Bizim klasiktir, her zaman plan yaparız ama hiç bir zaman da uymayız ya da uyamayız. 🙄 Bugün yarın derken ramazan bayramına bir hafta kala hadi iftarı Ereğli Hasan Kuru Pide’de yapalım diyerek hafta içi iftara 4-5 saat kala apar topar yola çıktık. İşimiz de biraz rast gitti, pidecinin yoğunluğu başlamadan vardık. Yalnız yeri çok işlek bir caddenin üzerinde, bırakın karavanı araba park edecek yer bile yok. Tabii pideden vazgeçecek değiliz, Ecem indi paket yaptırdı. Ben de yol kenarında beklerken açtım haritayı kalacak yer bakmaya koyuldum. Gerçi öyle çok da zor olmadı, zaten bir yerde deniz varsa kalacak yer bakmaya oradan başlanır. Ecem ve pideler gelince direkt sahil kenarındaki Bülent Ecevit Parkı‘na doğru indik. İftar saati olması sebebiyle park yeri bulmak biraz zor oldu, hatta 2 yeri kılpayı kaçırıp biraz sinir olduk ama sonunda güzel bir yere park ettik. Bu sırada iftar topu patladı 💣 tabii biz İstanbul’da alışık değiliz.. neyse deniz manzarasına karşı pidelerimizi yedik. Kapalı kıymalı pidesi bu zamana kadar yediğimiz en güzel pideydi, yeni başladığımızın farkındaydık.. bu turda yenecek daha çok pide vardı.
Sonra kısa bir sahil yürüyüşü yaptık ama Ereğli‘nin en cansız zamanı olabilir; Karadeniz’i iki ay önce sel vurmuş, sezon açılmamış ve hava kararmış. Yine de güzeldi, sakinliğini sevdik, biraz yürüyüp pideyi sindirdikten sonra Kahverengi Cafe‘de bir kahve içip karavanımıza döndük. Gece oldukça sessizdi, gayet güzel uyumuşuz.. yol yorgunluğunun da mutlaka etkisi vardır ama karavan için güzel yer. Umumi bir tuvalet de var, çok temiz olduğunu söyleyemeyiz ama kaseti boşaltmak için kullanılabilir. Biz tura yeni başladığımız için ihtiyacımız olmadı.
Ertesi gün hafta içi olduğundan mesaimiz vardı, bu arada bizi tanımayanlar için hatırlatalım; biz uzaktan çalışıyoruz yani sabah 8 akşam 5 bilgisayar başındayız. Öğle arasında sahilden marinaya kadar yürüdük ve Ereğli’de görebileceğimiz her yeri gördük. Gazi Alemdar müzesi ve Karadeniz Ereğli Müzesi direkt salih yolu üzerinde, Karadeniz Ereğli Belediyesi Kent Müzesi biraz içeride kalıyor ama çok yakın. Bu arada fırtınanın izlerini de daha net gördük, sahil yolu baya kötü durumdaydı hatta karaya oturmuş bir gemi bile vardı. Cehennem Ağzı Mağaraları da bu yolun ilerisinde kalıyor, marinadan sonra en fazla 500m falan yürüyüş vardır. Balıkçı barınağının orada Halk Cafe var, belediye işletiyor ve fiyatlar uygun. Burada yemek molası verip sonra yola devam edebilirsiniz ama bizim öğle aramız kısıtlı olduğu için geri döndük.
Mesai bitince karavanla yola çıkıp önce mağaraları gezdik sonra da Zonguldak’a doğru devam ettik. Tasgölü‘ne de uğrayacaktık ama yolu bu mevsim arabalar için bile çok zor, karavanla imkansız olacağı için hiç denemedik.
View this post on Instagram
2 – Zonguldak Merkez; Bir Bu Kadar da Yerin Altında Var!
Buraları bilenlerin Kozlu’yu niye es geçtiniz dediğini duyar gibiyiz, nisan ayı ve hava da rüzgarlıydı mecburen yazın gelinecek yerler arasına ekleyip Zonguldak‘a devam ettik. Terminalin karşısında güzel deniz manzaralı bir yer gördük ama belki daha güzel yer buluruz diye devam edip pişman olduk.. Zonguldak trafiğine en ters zamanda girmişiz. Dönüp dolaşıp başta bulduğumuz yere park ettik.
Akşam Zonguldak merkezine yürüdük ve ilk Ereğli daha güzel cümlesini burada kurduk. Gerçi kıyaslamak çok doğru değil, ticaret burada dönüyor, liman şehrin önünü tamamen kapatmış ve deniz gözükmüyor. Bizim park ettiğimiz yerin manzarası güzeldi, ilk başta burada kalmak istememe sebebimiz de aslında buydu, gece içmeye gelenler olacağını biliyorduk. Müzik sesleri, konuşmalar, bağrışmalar ve bizim için uykusuz geceler. 🥱 Bir de tam yol kenarı olunca araç sesleri de var. Yine de fena değildi öyle böyle geceyi geçirdik ama bir gece daha kalınacak bir yer değildi. Bu yerin en güzel yanı da cami yanında olması, kasetimizi buraya boşalttık. Bu arada cami, yeni yapılmış ve tuvaleti pırıl pırıl, sıcak su bile var. İşte karavanın güzelliği bu değil mi? insan her şeyin kıymetini anlıyor.
Gezilecek yerler, yürüme mesafesinde olmadığı için karavanla çıkmamız gerekiyordu ama aramızda nereden başlasak diye karar verememiştik. Gökgöl mağarasını da kışın su bastığı için ziyarete kapalıydı, orayı yine de denesek mi belki açılmıştır diye konuşurken instagram paylaşımlarımızdan burada olduğumuzu gören takipçilerimizden Murat geldi, bütün Zonguldak’ı bize gezdirdi. Hatta Gökgöl Mağarası kapalı olmasına rağmen izin alıp içeriye girmemizi sağladı. Zonguldak Maden Müzesi‘nde eğitim ocağına inecektik ama elektrikle ilgili bir sorun olduğu için kapalıydı, müzeyi gezip Varagel Tüneli‘ne geçtik. Burada da kamyon geçerken kabloyu kopardığı için tünelin içinde elektrik yoktu, neyse ki tüneli kapatmamışlar sadece aydınlatılmış halini göremedik. Ecem istediği fotoğrafları çekemediği için biraz üzüldü ama yapacak bir şey yoktu, ışıklandırılınca gerçekten ayrı bir güzel. Tünelin içinden liman arkasına doğru yürüdük, burada bir köfteci var, ramazan olduğu için yiyemedim ama köftesi güzelmiş. Limanın ucundan Zonguldak’a bakmak da ayrı bir keyif.
Kısaca Zonguldak planlananın dışında geçti ama gayet güzeldi, sağolsun Murat ve Eşi çok ilgilendi iftara da kalın dediler. Ancak benim aklımda iftarı Amasra’da balıkla yapmak vardı o yüzden biraz geç kalsak da yola çıktık.
View this post on Instagram
3 – Amasra; Balık mı? Salata mı?
Filyos Plajı ve Mugada tarafında olay yazın, o nedenle Zonguldak’tan direkt olarak Amasra’ya geçtik. Bartın‘a kadar yol rahat, sonrası biraz daha rampalı ama çok sıkıntılı bir yol değil. Çekme karavanla bile gidilebilecek bir yol.
Biz Amasra’ya indiğimizde iftara yetişme telaşımız vardı, Amasra’nın yollarının dar olduğunu da biliyorduk. O yüzden girişteki otoparkı görünce hemen oraya park ettik. Deniz kenarında otopark bulmuşuz başka yer aramaya gerek yok. Karavandan inince o kadar güzel bir günbatımı vardı ki ona takılıp kaldık ve ezanla birlikte kendimize geldik. 🤗
Biraz gecikmeli de olsa Mustafa Amca’nın Yeri‘ne gittik, neyse ki sakin bir dönemdeydik ve 1-2 masa vardı. Siparişler de gayet hızlı gelince Amasra’ya güzel giriş yapmış olduk. Sardalya tava biraz kurumuştu ama lezzetliydi; Amasra salatası güzeldi, sadece sirkesi biraz fazla geldi. Yine de bırak balık yemeyi otur salatayı ye o kadar güzel, hatta öyle bir süslüyorlar ki insan yemeye kıyamıyor. Zaten aşağıdaki fotoğraf her şeyi anlatıyor, gözüm salatada kalmış. 😆 Yemekten sonra oturup çay içecek bir yer baktık ama her yer kapanmıştı. Zaten biz de yorgunduk, karavana geçip güzel bir uyku çektik. Gece otopark sessizdi, öğretmenevinin oralarda ücretsiz yerler de varmış ama biz yerimizden memnun kaldık. Otoparkta bir de ücretli tuvalet var 15₺, biraz pahalı ama kaset boşaltmak için kullanabilirsiniz.
Sabah Amasra manzarasına uyandık, önümüz bayramdı ve hafta sonu ile bayramı birleştirenlerle birlikte kalabalığın artacağını biliyorduk. O yüzden erkenden çıkıp Amasra’yı dolaştık. Amasra Müzesi, Kemere Köprüsü, Direkli Kaya, Ağlayan Ağaç derken Amasra’nın her yerini görmüş oluyorsunuz. Dolaşırken bir de halk pazarına uğradık, kadınlar kendi yaptıkları reçelleri falan satıyorlar. Biz reçel aldık ve beklediğimizden güzel çıktı.
Amasra bitmişti iftara da çok vardı ama gönül gitmek istemiyordu, aklımız Amasra salatasındaydı. 🤣 Acelemiz yoktu ama Amasra’da çok küçük bir yer, dolaşırken liman hariç nerede olursak olalım kafayı çevirince karavanı görebiliyorduk, siz düşünün. Oturup çay içmek için Sefa Park Kafe güzel gözüküyordu, belediyenin yeri ve fiyatlarına baktık uygun duruyor. Ancak akşam erken kapattığı için yiyecekler falan nasıl bilemiyoruz.
Sıkıla sıkıla akşamı ettik ama asıl yapmamız gerekeni yapmadık. Biraz da önceki akşamın rahatlığıyla rezervasyon falan yapmadan iftara 45dk kala yine Mustafa Amca’nın yerine gittik. Baya kalabalık vardı, konuşmalarından da o yoğunlukta iftar müşterisi istemedikleri anlaşılıyordu. Hemen karşısındaki Günbatımı Balık da çok kalabalıktı ama sağolsunlar ilgilenip yer ayarladılar. Buranın sardalyasını biz daha çok beğendik, Amasra salatası da daha güzel.. sirkesi o kadar yakmıyordu. Burada bir de kalamar tava yedik, çok güzeldi. Ancak yoğunluktan baya karışmışlardı, serviste biraz aksama oldu.
Yemekten sonra yol bizi bekler.. istikamet Safranbolu.
View this post on Instagram
4 – Safranbolu; Lokuma Doyduk
Burada kamp alanında kalacağımız için geç gitmek sorun değildi ama yollar çok karanlıktı ve beklediğimizden de uzun sürdü. Safranbolu’da kamp alanına girmemizin sebebi de hem çok övüldüğü için Safranbolu Caravan Park‘ı merak ediyorduk hem de suyumuzu doldurup kasetimizi boşaltma zamanı gelmişti. Bir de duşlarda sıcak su vardı, karavanda duş almak dertli iş o yüzden kamp alanında denk getirince iyi oluyor. Gerçi duşlar beklediğimiz gibi değildi. Bu arada biz dediğimiz gibi ihtiyaçtan dolayı kamp alanına girdik. Ancak karavan park edecek ücretsiz bir yer arıyorsanız Hıdırlık Tepesi‘nin orada bir otopark var, yalnız cumartesi günleri pazar kuruluyor diğer günler burada kalabilirsiniz.
İlk günü gezmeye ayırdık sabah çıkıp kısa bir yürüyüşle önce Lokum ve Safran Müzesi‘ne gittik oradan sonra da kendimizi Tarihi Çarşı sokaklarına attık. Biraz rastgele dolaştık, zaten her şey karşınıza çıkıyor öyle şurayı da görelim diye hedefli gezmeye gerek yok. Gezilecek yerler beklediğimizden çabuk bitti ama yorucuydu, neyse ki kamp alanı çok yakın, atladık dolmuşa 2 dakikada kamp alanının kapısındaydık. Aslında yürünmeyecek bir yol değil ama dönüş biraz yokuş olduğu için dolmuş kullanmak daha mantıklı oluyor. Dolaşırken Ecem kaşla göz arasında Atiş Butik Restaurant‘ı gözüne kestirip rezervasyon yaptırmış, bir önceki akşam ağzımız yanınca bugün erkenci davranmış. Akşam gittiğimizde her yer dolu olmasına rağmen biz rahatla oturup peruhi, rum mantısı ve yaprak sarma ile güzel bir yemek yedik. Ancak itiraf ediyorum aklım lokumdaydı 😋 gündüz dolaşırken lokumcular sürekli tattırmaya çalışıyor, ben de yiyemeyince normal olarak aklım kaldı. İmren Lokumları‘na gidip hem tattık hem de lokum, salep ve safran yaprağı kolonyamızı aldık.
Ertesi gün duş, temizlik, kaseti boşalt, su deposunu doldur, karavanı derleyip toparlayalım derken günün yarısı geçti. Rezervasyon için önceki gün gittiğimiz restoranı aradık artık rezervasyon almamaya karar verdik diyerek geri çevirdiler. Neyse ki Safranbolu’da yöresel yemek yapan yer bulmak zor değil. İşlerimiz bittikten sonra yine kendimizi Tarihi Çarşı sokaklarına attık, Demirciler Çarşısı‘nda bıçakları görünce kendimi tutamayıp yeni bir kamp bıçağı aldım. Bir de kamp için güzel bir sac tava ve karavan için bakır cezvemizi aldık. Anlayacağınız bu yürüyüş bize baya pahalıya patladı 🤑 ama bıçak fiyatı çok uygundu yaa dayanamadım.
Kazan Ocağı daha önce dikkatimizi çekmişti, kadınların işlettiği tertemiz bir yer, bugün de yemeği burada yiyelim dedik ve yemekleri görünce iyi ki Atiş Butik Restaurant rezervasyon almamış diye düşündük. Yemekler çok daha güzeldi; güzel bir karışık tabak yapmışlar, cevizli erişte, peruhi, sarma, taze fasulye falan baya doyurucu bir tabak. Hem peruhi hem de yaprak sarma bir önceki gün yediklerimizden güzeldi. Yemeğin üstüne şuraları bir de akşam görelim dedik ama sokaklar çok cansızdı, bir kaç tur atıp Yemeniciler Arastası‘na gidip Arasta 1661 Hünkar Kahvecisi‘nde tadı kadar sunumu da güzel bir salep içtik. Böylelikle Safranbolu’yu sonlandırmış olduk.
Ertesi gün erkenden yola çıktık ve ilk olarak Tokatlı Kanyonu‘ndaki Cam Teras‘a gittik. Açıkçası beklentimizi karşılamadı; derin bir kanyon değil ve terasın camlarının rengi kalmamış hiç bir şey gözükmüyor. Mersin’deki Cennet-Cehennem Obrukları’nı gördükten sonra kesmedi de diyebiliriz. Burayı gördükten sonra istikamet Kastamonu Ilıca Şelalesi.
View this post on Instagram
5 – Ilıca Şelalesi & Horma Kanyonu; Doğada Olmayı Özlemişiz
Safranbolu’dan erken çıkma sebebimiz Ilıca Şelalesi‘ne giden yolun biraz virajlı, rampalı ve yer yer çukurlu olmasıydı. Aslında buraya gelmekteki asıl amacımız Horma Kanyonu‘nu başından sonuna yürümekti. Yolun son kısmı baya kötüydü ve şansımıza otoparkta yer bulabildik, bulamasak oradan geri dönmemiz çok daha büyük bir olay olacaktı. Güzelce yerimize yerleştik, biraz etrafı dolaştık akşam son iftarımızı yaparken otoparkta bizden başka kimse kalmamıştı. Sessiz sakin bir gece geçirip güzelce dinlendik çünkü ertesi gün yani bayramın ilk günü Horma Kanyonu’nu yürüyecektik. Bir ara jandarma gelip bizim oradan döndü ama bize karışmadı, çevredeki evlerde yaşayanlar ya da esnaf da orada kalmamızla ilgili bir şey demedi. Aşağıda bir çeşme var, hortum bağlanacak gibi değil ama ihtiyaç halinde iş görüyor. Gözlemecinin tuvaleti de 10₺, 1 kere için pahalı olsa da kaseti boşaltınca parayı çıkartırsınız. 🤣
Sabah çok geçe kalmadan taksiyle Horma Kanyonu girişine gidip, Ilıca Şelalesi’ne yani karavana doğru yürümeye başladık. Yol beklediğimizden kolay ve hızlı geçti. Önce karavana gittik, bayram olunca otopark iyice dolmuş, karavanın camını bile açamıyoruz hava da sıcak biz de gözlemeci de birer gözlemeyle geçiştirdik. Nasıl olsa buralar akşam bize kalacaktı. 😇
Gelmeden önce aklımızda Valla Kanyonu‘na gitmek vardı ama herkes yolu çok kötü dediği için emin olamamıştık. Ilıca Şelalesinde boş durmadık taksiciler ve dolmuşçulardan yol hakkında biraz bilgi aldık. Kolay değildi ama gidilirdi, bu arabayı buraya soktuysanız oraya da gidersiniz dediler. Bir gece daha Ilıca Şelalesinin orada geçirip ertesi gün erkenden kalkıp kalabalık başlamadan yola koyulduk.
View this post on Instagram
6- Valla Kanyonu; Türkiye’nin En Derin Kanyonu
Yolun büyük kısmı kilit taş, sadece yaklaşık 1 kmlik kısım bitmemişti ve baya bozuktu ama yavaş gidince sorun olmuyor. Karavan için asıl sıkıntı virajlar ve dik rampalar, biz büyük bir sorun yaşamadık. Sonuçta kanyon yolu ne kadar iyi olabilir diye düşünmek lazım. Tabelalar bir yerde köyün merkezine yönlendiriyor, neyse ki beni dolmuşçulardan biri oralar karışık olur büyük araçla sıkıntı yaşarsın diye uyarmıştı. Biz de onu dinleyip köyün içine girmeden düz devam ettik, ileride Milli Park girişi var oraya park edip aşağıya yürüdük. Gerçi hemen yürümedik çünkü Ilıca Şelalesi kalabalığı başlamadan kaçabilmek için kahvaltı bile yapmamıştık. Önce güzel bir kahvaltı yapıp sonra yürüyüşe başladık.
Valla Kanyonu‘nun içinde yürüyebilmek için profesyonel olmak gerekiyor ama seyir terasına terliklerle yürüyebilirsiniz. Terastan kanyonu çok iyi bir şekilde görebiliyorsunuz. Yalnız iyi ki erken gitmişiz biz dönerken kalabalık artmıştı, tur falan da gelmiş ortalık karışıktı. Biz kanyonu gezerken Erol’un Yeri‘nde kahvaltılarını yapmışlar, döndüğümüzde yürüyüşe başlıyorlardı. Biz de orada oturup sakin sakin çayımızı içip biraz soluklandıktan sonra zorlu dönüş yoluna çıktık.
View this post on Instagram
7 – Kastamonu Merkez; Kayseri Pastırmasını Unutturur!
Kanyonlarını gezdikten sonra sıra Kastamonu merkezini dolaşmaya geldi. Sokaklar çok dar ve işlek olduğu için gezilecek yerlere yakın park yeri bulmak zor. Biz belediyenin önündeki otoparka park edip her yere yürüyerek gittik. Yanında hemen alışveriş merkezi ve market de var, o da büyük avantaj.
Karavanı otoparka park ettiğimiz gibi kendimizi pastırmacıların olduğu yere attık. Tabakoğlu Pastırma‘dan aldığımız ekmeklik içle hemen yanındaki Kaya Pide‘de pastırmalı pide yaptırıp yedik. Açıkçası beklediğimiz kadar iyi değildi ama ben aç olduğum için yedim ve bütün gün içim yandı. 🥴
Nasrullah Kadıoğlu Camii, Cumhuriyet Meydanı ve Kambur Köprü olarak da bilinen Nasrullah Köprüsü birbirine çok yakın. Saat kulesi de meydandan gözüküyor ama yanına gitmek isterseniz biraz mesafe var, biz çıkmaya gerek yok diyerek bıraktık. Onun yerine Münire Medresesi‘ne gidip oturup çayımızı kahvemizi içip dinlendik. Bir yandan da acıkmayı bekliyorduk, Münire Sultan Sofrası‘nda akşam yemeğini yedikten sonra karavana döneriz demiştik ama erkenden kapandığı için orayı deneyemedik. Zaten çok da acıkmamıştık. 😌
Gece otoparkta tek biz vardık, sessiz sakindi yola yakın olmasına rağmen rahatlıkla uyuyabildik. Ertesi sabah susamsız Kastamonu simidimizi alıp kendimize bir çay ocağı bulduk ve kahvaltımızı yaptık. Kastamonu simidi için herkes Tekeli Simit Fırını‘nı öneriyor ama orası Tabakoğlu Simit Fırını olmuş ve çok sıra var. Oradan almak için uğraşmaya gerek yok, hepsi aynı simit ama yanındaki çay ocağını önerebiliriz.
View this post on Instagram
8 – Taşköprü; Sarımsak Aşkına
Kastamonu Merkez bitince Taşköprü’ye geçtik. Orada kalıp kalmama konusunda kararsızdık. Taşköprü hemen ilçenin girişinde, üstünden geçtiğimiz gibi Yeşilırmak kenarında güzel bir park yeri bulunca burada durduk. Bir de çay bahçesi vardı, oturup çayımızı içerken düşündük ve gezip bitirdikten sonra akşam bile olsa Sinop’a devam etmeye karar verdik. Önce mevsimi olmasa da bir umut sarımsak buluruz diye pazar yerine gittik. Tek tük sarımsak satan vardı ama çok beğenmedik, sonra bakliyat satan bir pazarcıyla tanıştık sağolsun çay ikram etti biraz muhabbet ettik. O da bu dönemde sarımsak almayın deyince vazgeçtik.
Kent Tarihi Müzesi‘ni de gördükten sonra Taşköprü’de başka yer kalmadı, tam karavana dönüp yola çıkacaktık ki Ecem’in karnı acıktı. 😆 Ben de madem yemek yiyeceksek Taşköprü’de Kuyu Kebabı yenir dedim. Ateşoğulları‘na gittik kebap bitmişti, sonra Yılmaz Kuyu Kebabı‘nda şansımızı denedik. Orada da bitmişti ama yarım saate çıkacağını söylediler.. ee biz de madem bir yola girdik bu kebabı yiyelim diye bekledik. Beklediğimize de değdi, tok ve mutlu bir şekilde Taşköprü’den ayrıldık.
View this post on Instagram
9 – Sinop; Aldırma Gönül Aldrıma…
Aslında Sinop bizim aklımızda yoktu ama instagramda kesin gidin diyen sayısı fazla olunca es geçemedik. Taşköprü’de o kadar oyalanmamıza rağmen hava kararmadan Sinop’a vardık. Sinop girişinde anayoldan devam ederek hata etmişiz, bizi limanın oralara tam keşmekeşin ortasına çıkardı, onun yerine sahil yoluna dönseymişiz hem deniz kenarında park edilecek yerler hem de geniş bir otopark var. Deniz kenarındaki yerler biraz yamuk olduğu için biz otoparka girdik. Otopark hemen Sinop Kalesi‘nin surlarının dolayısıyla da Sinop Tarihi Cezaevinin dibinde. Ayrıca sahile yürüme mesafesinde. Biz önce sahilde bir tur attık sonra da Sinop Örnek Mantı‘da cevizli mantı yedik.
Gecenin başlarında gelip geçen araçların sesi biraz fazlaydı ama belli bir saatten sonra ses kesildi gayet güzel uyuduk. Otoparkın karşısındaki parkta umumi tuvalet de var ama temizlik beklemeyin, kaset boşaltmalık. 😵💫
Ertesi gün güzel bir kahvaltı hazırlayıp sahil kenarında yiyelim dedik ama biraz rüzgarlıydı. Biz de Akça Simit Fırını‘ndan kahvaltılıklarımızı alıp liman manzaralı Yalı Kahvesi‘nde oturup kahvaltımızı yaptık.
Dönerken Tarihi Sinop Cezaevi‘ni dolaştık, sonra da karavanla Akliman tarafına gidip Hamsilos Tabiat Parkı ve yazın gidip denize girilecek koyları dolaştık.
View this post on Instagram
10 – Samsun; Mesai Başlar
Her şeyin bir sonu var; bayram tatilinin sonuna geldik, hatta bayram dönüşü işler ekstra yoğun olacağı için bize rahat bir yer lazımdı. Samsun Karavan Kamp, belediyenin ve tam aradığımız yerdi. Bu yüzden Sinop’tan geçerken Bafra’da pide yeme hayaliyle Samsun‘a doğru yola koyulduk. Bafra’ya gelmeden Yakakent’ten geçerken artık havasından mıdır suyundan mıdır acaba balık mı yesek dedim, sonra uzaktan Yakakent Balık Restoran tabelasını gördük. Bir de belediyenin tesisi olduğunu görünce dayanamadık, sosyal tesis bizim yumuşak karnımız 😂 yani ne yapalım genelde fiyatlar uygun hizmet kaliteli oluyor. Bafra pidesi affet bizi diyerek ileriden döndük, fiyatları biraz yüksek görünce yanlış mı yaptık diye kendimizi sorgulasak da balıklar gelince gördük ki porsiyonlar neredeyse 2 kişilik. Öyle bir balık öyle bir salata yedik ki, muhtemelen bize bundan sonra bafra pidesini Bafra’da yemek kısmet olmayacak.
Samsun Karavan Park gayet güzel, biz 2 gece kaldık. Sessiz sakin çalışıp işlerimizi toparladık, sıcak su var duşumuzu alıp kendimizi toparladık, suyumuzu doldurup akülerimizi şarj edip karavanı da toparladık. Kısacası bizim için güzel bir durak oldu.
Öğle yemeğinde Nuri Usta‘ya gidip Samsun Pidesi yedik. Çok fazla gezilecek yer yok o yüzden akşam mesai sonrası yeterli geldi. Tabii Bandırma Gemisi ve Tütün İskelesi gibi manevi olarak önemli yerler var. Sadece onlar için bile Samsun’a gitmeye değer.
View this post on Instagram
11 – Ordu; Küçük Talihsizlikler
Bolaman‘a uğrayıp pidemizi yeriz oradan da Yason Burnu’nu gezip Ordu‘ya geçeriz diye planlayarak Samsun’dan yola çıkıyorduk ki araçta yağ kaçağı olduğunu fark ettik. Sonrası servis falan derken bütün gün sorunu çözmeye çalıştık, tam olarak çözülmedi hatta bir ara geri dönmeyi bile düşündük ama sonunda yanımıza 2 litre motor yağı alıp kontrol ede ede yola devam etmeye karar verdik.
Hayalimiz Bolaman‘da öğle yemeği yemekti ama kısmet akşam yemeğineymiş. Yosun Pide‘yi beğendik ama bir Nuri Usta değil. Karnımızı doyurduktan sonra da Ordu’ya devam ettik. Hava karardığı için Yason Burnu‘nu sonraya bırakmak zorunda kaldık.
Ordu’da teleferiğin oradaki otoparka girdik, deniz kenarında güzel bir yer. Gerçi halimiz olsa dışarıda park edecek bir yer bulabilirdik ama servis falan derken baya yorulmuştuk, uğraşmamak için otoparka girdik. Saat geç, biz yorgun olsak da sahil yolunda yürüyüp keşif turu yapmayı ihmal etmedik. Biz Ordu sahilini çok beğendik; uzun, temiz ve düzenli. Otoparkımız da iyiydi, burada da kaset boşaltmalık umumi bir tuvalet vardı. Tek sorun gündüz çok kalabalık oluyor.
Ertesi gün bir de gündüz gözüyle sahilde yürüyüp Rusumet 4 Gemisi‘ni dolaştık. Derin Balık‘ta çok güzel bir levrek buğulama yedik. Bizi bir avrupa ülkesinde hissettiren Fidangör caddesi‘nde yürüyüp akşam yemeğini de Aktaşlar Pide‘de yedikten sonra karavana döndük. Aslında geceyi Ordu’da geçirmeyi planlıyorduk ama baktık uykumuz yok, ani bir kararla Giresun’a doğru yola çıktık.
12 – Giresun; Fındıkları Yükledik
Ordu’dan geç vakit çıkınca yolda başka bir yere takılmadan Giresun‘a geldik, limanın orada karavan park edecek yerler var. Hatta sabit duran çekme karavanlar da gördük ama merkeze yürünecek mesafede değiller. Biz Duroğlu’da yaşayan arkadaşımız olduğu için direkt oraya geçtik. Aksu çayı kenarında küçük bir ilçe. 2 gece burada kalıp; Mavi Göl, Göksu Travertenleri ve Kulakkaya Yaylası’na çıktık. Biz konaklamadık ama Kulakkaya Yaylası karavanla kalınabilecek bir yer, yol bazı noktalarda zorlayabilir.
İlk planımız buradan Şebinkarahisar’a doğru inip Niksar’a geçmekti ama aklımız yağ kaçağı yüzünden uğrayamadığımız Yason Burnu’nda kalmıştı. Bu yüzden geri dönüp Yason Burnu’nu dolaştıktan sonra Ünye üzerinden Niksar’a inelim dedik ve Duroğlu‘ndan çıkıp önce Giresun merkezine uğrayıp dolaştık. Mustafa Patar‘da sütlü kadayıf yemeyi, Fındık ve Köme de almayı ihmal etmedik tabi. 😌 Sonra her ne kadar gittiğimiz yoldan dönmeyi sevmesek de Yason Burnu‘nu görebilmek için geri döndük. Ancak asıl dert aynı yolu dönmek değil de Ünye-Niksar yoluymuş, rampa ve viraj beklediğimiz bir şeydi de yolun bu kadar bozuk olmasını beklemiyorduk. Yaklaşık 90km’lik yolun tamamı yamalı bir asfalt, karavanda her şeyin yeri değişti.
13 – Niksar; Sahip Çıkılmayan Bir Tarih
Yol kötü, bir de yağmur başlayınca bizim Niksar‘a inişimiz baya rötarlı oldu, biraz dolandıktan sonra Leylekli(Yılanlı) Köprü manzarası olan ücretsiz park yerine girdik. Ne yalan söyleyelim Niksar’ı görünce acaba devam mı etsek diye düşündük. Köprü’yü zaten gördük, kaleyi de dolaşıp gidebilirdik ama Roma Arsenali’ni de görmek istiyorduk, saat geç olduğu için kapanmıştır diyerek geceyi burada geçirmeye karar verdik.
Gece park alanı sessizdi, hem umumi bir tuvalet hem de Çilhane Camii‘nin tuvaleti var. Ücretli mi bilmiyorum, ben akşam kaseti boşaltmaya gittiğimde kimse yoktu. Sabah otopark baya kalabalık oldu Ecem’in de o gün çalışması gerekiyordu, öğle arasında Roma Arsenali‘ni görüp yola devam edecektik ama gittik kapı duvar, Roma Arsenali ziyarete kapatılmış. Bari Niksar Kalesi‘ne çıkalım dedik orayı da beğenmedik her yerini kafe yapmışlar.
Niksar’da kalmamızı gerektiren bir şey yoktu Ecem yan tarafta çalışırken ben de Boraboy’a doğru yola çıktım. Ancak ilk hedef Tokat Kebabı‘ydı, Fetih Et Lokantası hem yol üstünde hem de kebabı güzel. Gerçi ters yönde kalıyor ama yolumuzu çok uzatmıyordu. Zaten zamanımız da boldu Ecem’in mesaisinin bitmesi lazımdı, o çalışırken ben siparişi verdim; Ecemle kebap aynı anda geldi, öyle güzel denk getirdim. 😂
14 – Boraboy Gölü; Biraz Orman Havası Alalım
Uzun zamandır merak ettiğimiz bir yerdi, tam da yolumuzun üstü olunca uğramadan geçemezdik. Yolun son 5 kilometresi hariç bir şekilde gidiliyor ama en sondaki rampalar ve virajlar fena; iki farklı yerde birinci vitese kadar düşmek zorunda kaldık. 🥴 Giriş 75₺, gece kalırsanız 250₺ yani tamam güzel ama biraz pahalı. Bu arada fişi saklamak önemli akşam gelip kontrol ediyorlar. Hatta ertesi gün kaset boşaltmak için tuvalete gittiğimde 5₺ olduğunu görünce karavan için zaten o kadar para verdik deyince para almadı ama fişi görmek istiyorlar.
Boraboy Gölü‘nü biz beğendik çok güzel yürüyüş yolları ve teraslar yapmışlar. Biz kolaya kaçıp tüpte hazırlasak da sizin vaktiniz varsa mangal da yapabilirsiniz, zaten çok fazla piknikçi var. Elektrik ihtiyacımız olmadığı için girişteki çadır alanının olduğu yere değil de en ileriye kadar gittik, gece burada bizden başka kalan yoktu. Gelen giden oldu ama öyle gürültü sorunu olmadı 12’den sonra tamamen sessizlik vardı.
Ertesi gün hava çok güzeldi biz de uzun uzun keyifli bir kahvaltı yapıp sonra yola çıktık.
15 – Amasya; Bamya Yemeğini Sevdirir
Konaklayacağımız son yer olan Amasya‘ya gelişimiz hızlı ve kolay oldu. Ancak merkeze girince inanılmaz bir trafiğe denk geldik. Sonra öğrendik ki bedelli askerlik yapanların aileleri gelmiş, artık yemin töreni mi vardı ya da teslim etmeye mi geldiler bilmiyoruz. Kalabalık ve trafik yüzünden yer bulmamız biraz olaylı oldu. Şu an teleferik inşaatının olduğu yerdeki otopark hem düz hem de sakindi, o nedenle oraya çektik. Zaten otopark ücretleri gayet uygun. AmasyaPark AVM‘nin oralarda ücretsiz park edilebilecek yerler var ama restoranlara ve hamama uzak kalıyor.. evet hamam önemli 😆 Böyle eski yerleşim yerlerinde tarihi hamamlar oluyor, biz seviyoruz. Hem karavanda duş almak yerine hamamda geniş geniş keselenmeyi tercih ederiz. 🤗
Gelmeden önce biraz araştırmıştık Yıldız Hamamı‘nın yorumları gayet iyiydi, Boraboy Gölü’nden çıkmadan önce çantaları da hazırlamıştık. Karavanı park ettiğimiz gibi direkt çantaları kapıp hamama gittik. Ecem şanslıydı çünkü o gün kadınlar günüymüş, neyse ki 2 gün daha buralarda olacaktık.
Amasya genel olarak güzeldi, gezilecek yerler sınırlı. Kaya Mezarları ve Amasya Kalesi bizim otoparktan çok güzel gözüküyordu. Amasya Arkeoloji Müzesi de görülmeye değer. Saat Kulesi’nin önünden illa ki geçiyorsunuz zaten. İtiraf edeyim benim aklımda gezdiğimiz yerler değil de Amaseia Mutfağı‘nın etli bamyası ile toyga çorbası ve Misket Eller‘de kadınların yaptığı baklalı dolma kaldı.
Bizim 2 günümüz biraz dolaş, biraz dinlen ve yemek ye şeklinde geçti.. arada bir de hamam sefası var tabii. Son gün yine erkenden kalkıp Amasya Kalesi‘ne çıktık. Kahvaltıyı Amasya manzarasına karşı yapıp kaleyi dolaştıktan sonra Vezirköprü‘ye doğru yola çıktık.
16 – Şahinkaya Kanyonu
Yola çıktığımızda acaba Taşköprü’den Samsun’a mı geçsek diye düşünmüştük amacımız Şahinkaya Kanyonu‘na uğramaktı. Ancak bu durumda Sinop’u es geçmek gerekecekti, o yüzden dönüşte uğramak daha mantıklı oldu.
Vezirköprü’ye gelene kadar yol çok iyi, sonra biraz zorlaşıyor ve son 5-6 km dik rampalar ve keskin virajlardan oluşuyor. Binek araçlar bile balataları yakarak iniyor. Gerçi biz motor freniyle dikkatli indiğimiz için balatalar çok ısınsa da en azından koku gelmiyordu.
Şahinkaya Kanyonu’nda asıl olay tekne turu, Kızılırmak Nehri‘nde 45 dakikalık bir tur yapıyorlar. Tekneler sırayla çıkıyor, dolana kadar bekliyorsunuz. Biz gittiğimizde sezon yeni açıldığı için kalabalık yoktu ve Samsun Belediyesi’ne ait olan tekne henüz faaliyete girmemişti.
Yukarıya çıkış biraz daha zor. Yol boş olduğu için biz nispeten rahat çıktık, en azından 2. viteste çıkabildik. Ancak bir kaç keskin viraj var, orada 1. vitese düşmek zorunda kalırsanız işiniz zor. Bu rampayı da çıktıktan sonra artık turumuz bitmişti ve bizim için dönüş yolu başlamıştı.
Her zamanki gibi şoför koltuğuna ben, sağ koltuğa Ecem kuruldu ve turun bitmesinin verdiği hüzünle yola koyulduk ama bu sefer bir fark vardı, orta koltukta Safranbolu lokumları, Giresun fındıkları, kömeler, safran kolonyası, Amasya lokumları, elma kolonyası falan oturuyordu. Dönüş yolu turumuzu değerlendirip konuşarak geçti, çok fazla yer görünce kafalar biraz karışıyor. aa şurası da güzeldi.. burası da güzeldi.. diye başlayan cümleleri bol bol kurduk. Arada yok onu orada değil de burada yedik gibi küçük anlaşmazlıklarda oldu tabii ama bir lokum yiyip tatlıya bağladık. 🤝
Umarız Yerli ve Milli Rota adını verdiğimiz bu turu beğenirsiniz, yaptığımız turları biraz daha yakından takip etmek için anlık paylaşımlar yaptığımız instagram hesabımızı takip etmeyi unutmayın. 🙋🏻♀️🙋🏻♂️