Ukrayna’nın başkenti olması, Kiev’in ne kadar önemli bir şehir olduğunun bir belirtisi ancak tarihi çok daha eskilere dayanıyor. Kiev yalnızca şimdi değil Sovyetler Birliği’ne bağlıyken de önemli bir merkezdi; Sovyetler’in en büyük üçüncü şehri ve Doğu Avrupa’nın en eski, bu nedenle de görülmesi gereken yerler arasında belki de en önde gelen kenti.
Kiev, 500 yıl boyunca Osmanlı egemenliği altında kalmış bir şehir, daha sonra Rus hakimiyetine girmiş ve Sovyetler Birliği dağılana kadar da bu şekilde sürmüş. Baktığınız her yerde Sovyet izlerini görmeniz mümkün, ayrıca Ortodoks mimarisinin de izlerini taşıdığını söyleyebiliriz. Tarihi doku gibi yeşillikte oldukça iyi muhafaza edilmiş; Goethe, Kiev’i ‘parkın içindeki şehir‘ olarak tanımlamış, buraya geldiğinizde ne kadar haklı olduğunu siz de anlayacaksınız.
Kiev gezilecek yerleri öğrenmeden önce şehir hakkında daha detaylı bilgi almak istiyorsanız Kiev gezi rehberi yazımıza, yemek sorun olur mu diye düşünüyorsanız Kiev yeme-içme notlarımıza ve herkesin merak ettiği gece hayatı hakkında bilgi almak istiyorsanız Kiev gece hayatı yazımıza göz atabilirsiniz.
Kiev’de gezilecek yerlere başlamadan önce Kiev Şehir Merkezi‘nin önemli noktalarını gösteren bir kent haritası edinmenizde fayda var. Google Maps ya da farklı uygulamalardan yararlanabilirsiniz ama kent haritası nokta atışı yerler gösterdiğinden daha çok işinize yarayabilir. Hemen her otelin resepsiyonunda Kiev kent haritası bulabilirsiniz, ücretsizdir ve konaklamadığınız bir otelden almak isteseniz bile sorun etmezler. Ayrıca yazımızda bahsettiğimiz yerlerin konumlarını aşağıdaki haritada da işaretledik.
Khreshchatyk Caddesi
Gezinize başlamak için en ideal nokta Khreshchatyk Caddesi, buraya metro ile ulaşabilirsiniz. Khreshchatyk metro istasyonu kırmızı hat üzerinde ancak diğer hatlar da yakın istasyonlardan geçiyor, rahatlıkla aktarma yapabilirsiniz.
Haftasonu ve diğer tatil günlerinde kapalı olan bu cadde Kiev‘in en eski caddesidir. Neredeyse 20-30 metrelik kaldırımlarıyla her gün kalabalık olan ve Kiev’in kalbi konumundadır. Etrafında bulunan ve caddeyi ayrı bir güzel kılan binaları gördüğünüzde 1800’lü yıllarda yapıldığını düşünebilirsiniz ancak cadde ve çevresindeki binalar ikinci dünya savaşından sonra – 1950’li yıllarda – Stalinist mimariye uygun olacak şekilde yeniden inşaa edilmiştir.
Khreshchatyk Caddesi‘nde alışverişten yeme içmeye aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Adım başı kahveci bulabileceğiniz bu caddede Türk restaurantları bile var.
Bağımsızlık Meydanı (Maidan Nezalezhnosti)
Kiev’in ana meydanı diyebileceğimiz ve yalnız Kiev için değil tüm Ukrayna için özgürlüğün sembolü olan Maidan Nezalezhnosti, Khreshchatyk Caddesi’nin yanı başında yer alıyor. Khreshchatyk metro istasyonunda indikten sonra caddeyi yürüyerek bu meydana ulaşabilirsiniz. Adına uygun şekilde, pek çok bağımsızlık mücadelesine ev sahipliği yapan bu meydanda, son olarak 2014 yılında oldukça kanlı olaylar yaşanmıştır.
Mavi metro hattı üzerinde bulunan Maidan Nezalezhnosti istasyonunda inerek meydana ulaşabilirsiniz. Eğer konaklamanız bu hat üzerindeyse bu istasyonda inip meydanı gezebilir daha sonra da Khreshchatyk Caddesi’ne yürüyebilirsiniz.
Golden Gate (Zoloti Vorota)
Bağımsızlık meydanına yürüme mesafesinde olan Golden Gate, Kiev şehrinin 3 kapısından bir tanesiymiş – İstanbul’da eskiden yer alan sur kapıları gibi düşünebilirsiniz – kaleden geriye yalnızca bu kapı kalmış. İçine girip gezebilirsiniz ya da yanında bulunan Golden Gate Park’ta oturup birşeyler içebilirsiniz. Açıkçası içine girmenizi gerektirecek bir şey de yok dışarıdan görmek yeterli olur.
Ulusal Opera Binası
Golden Gate’e çok yakın, buraya kadar gitmişken opera binasını da görebilirsiniz. Oldukça gösterişli bir yapı ancak sonuç olarak bina, yani sadece yapıyı görmek için geliyorsanız o kadar da gerekli değil, bana kalırsa etkinlikleri takip ederek bunlara katılmak çok daha güzel bir fikir.
St. Sophia Katedrali
Golden Gate’e yaklaşık 5 dakikalık yürüme mesafesinde olan ve UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan St. Sophia Katedrali, 11. yüzyılda inşaa edilmiş. Kiev’in en eski kilisesi ancak 1934 yılında devlet müzesine dönüştürülmüş ve kilise olmaktan çıkmış. Özellikle christmas döneminde oldukça canlı ve hareketli bir yer haline geliyor, Aralık ya da Ocak aylarında gelirseniz bu dönemini yakalayabilirsiniz.
St. Michael Katedrali
St. Sophia’dan 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde olan St. Michael Katedrali masmavi rengi ve altın sarısı kubbeleri sebebiyle St. Michael Altın Kubbeli Katedral olarak da biliniyor. Altın sarısı kubbeler size çok gösterişli gelebilir ancak içini gördükten sonra kubbelerin sade olduğunu bile düşünebilirsiniz :)
St. Michael Katedrali, 1930 yılında Sovyetler tarafından yıkılmış. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 1991 yılında aslına uygun olarak yeniden yapılmış.
Dinyeper nehri
Kiev’i ortadan ikiye bölen oldukça geniş bir nehir. Uygun fiyatlı tekne turları ile nehri gezebilirsiniz ancak yapmazsanız çok bir şey kaybetmezsiniz. Asma köprü ile karşıya geçmeden kesinlikle gelmeyin. Kışın giderseniz ve nehir donmuşsa şanslısınız, bana kalırsa en güzel hali bu. Cesaretiniz varsa buzda yürüyerek karşıya geçmeyi bile deneyebilirsiniz, ben geçemedim onu da belirteyim. Denememiz olmuştu ancak yarı yoldan geriye dönmüştük, evet mantıklı bir hareket gibi gözükmüyor. Yarısını geçmişken karşıya devam edip köprüden geriye dönebilirdik ama buz çatırdarken mantık geri dönmemiz gerektiğini söylüyordu :)
Arsenalna Metro İstasyonu
Sığınak olarak inşa edilen Arsenalna metro istasyonuna yürüyen merdivenle iniş 5 dakikadan fazla sürüyor, bu arada yürüyen merdivenler çok hızlı olmasına rağmen bu kadar sürüyor. Görülmeye değer bir yer ancak yolunuz düşmeyecekse yalnızca burayı görmek için gitmenize de gerek yok. Zaten ulaşım için metroyu kullanırsanız farklı farklı metro istasyonları göreceksiniz. Diğer metro istasyonları da burası kadar olmasa da derin ve bazı istasyonların mimarileri gerçekten güzel, tabi dökülen metro istasyonları da yok değil.
Mağaralar Manastırı (Kyiv Pechersk Lavra)
Kiev’in en turistik yerlerinden bir tanesi olan Mağaralar Manastırı aynı zamanda Ortadokslar için Hac merkezi. Dolayısıyla burayı ziyaret eden turist kadar ibadet etmeye gelen de var. Mağaralar Manastırı, Ukrayna’nın en eski ibadet merkezi ve burada 6 tanesi yer altında olmak üzere toplam 18 tane kilise bulunuyor. Tamamını gezmek isterseniz 3-4 saat zaman ayırmanızı öneririm. Çan kulesine çıkıp 360 derece Kiev manzarasını da izleyebilirsiniz. Bu arada Manastır’a giriş ücretli ve çan kulesi gibi farklı kısımlara girerken ekstra ücret ödemeniz gerekiyor.
Anavatan Heykeli (Rodina Mat) ve Savaş Müzesi
Mağaralar Manastırı ile arasında çok fazla mesafe yok, rahat bir şekilde yürüyerek ulaşabilirsiniz. 1981 yılında inşaa edilen ve neredeyse Kiev’in her yerinden görülebilecek büyüklükte heykelin altında savaş müzesi yer alıyor. Pazartesi ve Salı günleri müze kapalı diğer günler saat 10.00 ile 18.00 arasında ziyaret edebilirsiniz. Müze’de II. Dünya Savaşı ile ilgili silahlar, araçlar, fotoğraflar ve benzeri şeyler yer alıyor. İnsan derisinden yapılmış eldiven beni baya kötü etkilemişti. Alman askerlerinin soğuk havaya direnmek için öldürdüğü Ukraynalıların derisinden kendilerine eldiven yaptıkları yazıyordu.
Podil Bölgesi
Podil, Kiev’in en eski semtlerinden biri, gerçekten hoş ve görülmeye değer sokakları var, tam boş boş dolanmalık sokaklar. Ayrıca çok büyük bir bölge olmamasına rağmen Podil pek çok cafenin ve modern restaurantın bulunduğu yoğun bir yer.
Andrew Yokuşu ve Kilisesi
Podil bölgesinin en yoğun ve turistik caddesi olan Andrew yokuşunda galeriler, restaurantlar ve hediyelik eşya satan yerler bulunuyor. Fiyatlar biraz yüksek olsa da hediyelik eşyaları başka yerde aramak yerine buradan almak mantıklı olabilir. Andrew Kilisesi de bu yokuşun tepesinde bulunuyor.
Landscape Alley (Peyzaj Parkı)
Andrew yokuşuna çok yakın, oraya kadar gelirseniz bu parka da uğrayın hele ki çocuğunuz varsa kesinlikle uğramalısınız. Seramiklerden yapılmış ve eğlenceli şekilde tasarlanmış heykeller; salıncak ve kaydırak gibi oyuncaklar var. Bence dünyanın en değişik çocuk parkı olma ihtimali yüksek.
Çernobil Müzesi
Ülkemize olan etkileri sebebiyle de Çernobil faciasını duymayan yoktur. Kiev’e gelmişken bu olayın yaşandığı Pripyat bölgesine yapılan turlara katılabilirsiniz ancak bunun için en az 15-20 gün öncesinden bilet almanız gerekiyor. Bölgedeki radyasyon seviyesi hala yüksek o yüzden ben gitmenizi tavsiye etmiyorum, her ne kadar turları düzenleyenler sorun olmayacağını söylese de radyasyondur bu güven olmaz :) Bunun yerine Çernobil müzesine gidebilirsiniz. Müze, Pazar günleri kapalı oluyor, bunun dışındaki günlerde ziyaret edebilirsiniz. Fotoğraf ve videolar, sayesinde yaşanan felaketin büyüklüğünü çok net bir şekilde görebilirsiniz.
Hidropark Adası
Ada’ya direkt metro ile ulaşabilirsiniz, su parkı ve plajı var. Nehirde yüzmek ya da su sporları için gidilebilir. Yaz aylarında oldukça kalabalık ama gitmeye değer mi derseniz, bence uğramasanız bir şey kaybetmezsiniz. Zaten nehir suyunu görünce çok yüzmek isteyeceğinizi de sanmıyorum.
Gördüğünüz gibi Kiev’de gezilecek yerler oldukça fazla, neyseki birbirlerine yakınlar ve gezmek kolay. Tabi kolay olması yorucu olmayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü gezmeye başladığınızda ‘aa çok yakınmış yürüyelim’ diye diye her yere yürüyerek gidiyorsunuz ve gezerken anlamıyorsunuz ama gün sonunda acısı çıkıyor. Bu yüzden gezerken durup Ukrayna’nın güzel kahvelerinden içmeyi ihmal etmeyin, böylelikle dinlenmiş de olursunuz.